Ömer Çapan


ELAZIĞ 6,8 ‘İN ARDINDAN…

Bizlere kalemle yazmayı öğreten Allah CC ‘a hamdu senadan ve Efendimiz sav’e salatü selamdan sonra hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.


Rabbim nasib ederse bundan böyle bana ayrılan bu köşeden sizlere hayatın anlamına dair düşüncelerimi ve insanın inşasına yönelik hikmet bakışıyla sizlerle birlikte olacağım inşallah. Bu köşeye bana ayıran güneydoğu TV ve oradaki dostlarıma çok teşekkür ediyorum. Rabbim kalemimi insanı kamil’in tekamülüne vesile kılsın inşallah.

           Değerli okurlarım geçen Cuma günü saat 20:55 ‘te tüm Türkiye’yi derinden etkileyen, etkisi kadar korkunç olmasa da adı bile korkunç olan 6,8 gibi yüksek bir şiddette gerçekleşen bir deprem yaşadık. Cenabı Allah cc depremde hayatını kaybeden kardeşlerimize gani gani rahmet eylesin, yaralananlara acil şifalar ihsan eylesin ve yakınlarını, sevdiklerini kaybeden kardeşlerimize de sabrı cemil ihsan eylesin. Cenabı Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin, her türlü afetten ve musibetten muhafaza eylesin dedikten sonra yaşanan bu depreme farklı bir pencereden bakmak istiyorum. O gece ki ani sarsıntı ile adeta gözümüz açıldı, sarıldık, irkildik, ancak kendimize geldik, eşyanın ve hakikatın farkına vardık diye düşünüyorum. Her birimiz, adımız, ünvanımız, malımız, mülkümüz, evladımız, nüfusumuz, makamımız ve aşiretimize rağmen depremin sarsıntısını iliklerimize kadar yaşadık. Sahip olduğumuz veya sahip olduğumuzu zannettiğimiz hiçbir şey bizi depremin o korkunç sarsıntısından  korumadı, koruyamadı. Rabbim tekrarını yaşatmasın inşallah. Oysa o bahsettiğimiz şeylere makama, mala ve mülke sahip olmak için ne emekler vermiş, ne de çok çaba sarfetmiştik değil mi? Belki ne mesailer harcamış, ne kalpler kırmış, ne gözyaşı akıtmış, ne yalanlar söylemiş, hakkımız olmadığı halde haksızlıkla ne dünyevi menfaatler elde etmiş, ne çok hırs yapmıştık. O çok değer verdiğimiz dünyalıklar için bazen öfkelenmiş, bazen kırmış, kırılmış, en yakınlarımıza küsmüş veya küstürmüş, hatta az da olsa bazen düşmanlık sebebi kılmış uğruna kan dökecek kadar kendimizden geçmiş gözümüzde büyütmüştük. İşte tam da böyle bir  ortamda böyle bir zamanda Sivrice/Elazığ merkezli deprem bizi öyle bir salladı ki, o gözümüzde çok büyüttüğümüz ne varsa hepsini bir anda küçülttü ve değersizleştirdi. Olması gerektiği yere getirdi sanki. Hepimiz o gece canımızı kurtarma telaşına düştük… Çoğumuzun hayat hikayesi adeta bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiverdi. Dostlarımız, arkadaşlarımız, komşularımız, akrabalarımız, eşimiz, çocuklarımız, hayattalar ise anne babalarımız ve daha da önemlisi gelecek ile ilgili plan ve düşüncelerimiz hızlıca geçiverdi zihin dünyamızdan. Yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımız. Hepsi vardı o kısacık gibi duran ancak insanın tüm hayatını etkileyen sarsıntı anında. Bizler Müslümanız elhamdülillah o yüzden olaylara düz mantıkla ve hikmetsiz bakamayız. Bir hadisi şerif’te Allah rasulü sav ; “Mü’minin ferasetinden korkun. Çünkü mü’min Allah’ın nuruyla bakar” buyurmaktadır. Feraset hikmetle bakmayı gerektirir. Çünkü hikmet sahibi olan ve yaptığı her işi hikmet ile yaratan bir Rabb’e inanıyoruz. Bu sarsıntı bize hayatta hiçbir şeyi gerektiğinden fazla büyütmememiz gerektiğini öğretti ve öğretmeli. Dünyayı ve içindekilerini amaç olarak değil onları islamımıza ve insanlığımıza yakışır bir hayat yaşamak için bir araç olarak görmeliyiz. Mutluluğun ve gerçek huzurun parada, pul da makam ve mevkide değil de Allah’a teslimiyette olduğunu anlamalıyız. Hem o sarsıntı gecesinde, duvarların üzerimize doğru geldiği, kaçacak yer ve gücü kendimizde bulamadığımız, şaşkınlık ve korku ile yerlerimize çakıldığımız ve ruhumuzda kopan fırtınaları dindiren ve kalbimize huzur ve yakine ulaştıran tek şey Allah cc oldu. Allah’ı anmamız, tekbirlerle, zikirlerle istiğfarla ve içtenlikle O’na dua etmemiz oldu. O sıkıntılı ortamda bizi rahatlattı ve sukuna erdirdi elhamdülillah. Zaten cenabı Allah cc bu gerçeği Kur’an’ı Kerim’de şöyle ifade ediyor: “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı zikrederek tatmin olur” (Ra’d:28) yani biz o deprem gecesi sadece Allah’ın zikriyle mutmain olduk. 

          Ama daha da önemlisi o sarsıntı anında Kainatın sahibi ve yaratıcımız olan Rabbimiz ile aramızdaki tüm perdeleri kaldırdık. Dünyada güvendiğimiz değer verdiğimiz ne varsa hepsini bir tarafa çektik. Ve sadece Rabbimiz ile başbaşa kaldık. O yalnızlığımızın, çaresizliğimizin ve güçsüzlüğümüzün verdiği samimiyet ve içtenlikle Rabbimiz’e yalvardık. “Allah’ım sana sığındık bizleri muhafaza eyle.” Diye. Ve Rabbim hamdolsun dualarımızı kabul etti. Ve bizde anladık ki, Allah cc ile aramızdaki engelleri kaldırmalı ve öyle yönelmeliyiz Rabbimize…

Değerli kardeşlerim.! Ne zaman ayrılacağımızı bilemediğimiz bu hayatta dünyalık için kalp kırmamalı, küsmemeli, haksızlık yapmaktan hele kul hakkı, yetim malı yemekten kaçınmalı, kalbimizdeki bizi mutsuz eden adeta hayatı bizlere zindan eden, kibir, haset, kin, nefret, kendini beğenmişlik, çekememezlik ve düşmanlık gibi şeytani ve nefsani istekleri kendimizden uzaklaştırmalıyız. Bu dünya hayatının geçici olduğunu ve burada misafir olduğumuzu, biz istesekte istemesekte bir müddet sonra misafirliğimizin biteceğini unutmamalıyız. Dünya hayatının esas amacının imtihan olduğunu ve bu imtihandan başarı ile verenlerin ödüllendirileceğini ve başarısız olanların ise cezalandırılıcağını bilmeli ve ona göre davranmalıyız. Mülkün sahibi olan Allah cc ‘a şanına yakışır bir şekilde hamdetmeli ve kulluk vazifemizi yapmalıyız.

Selam ve dua ile Allah’a emanet olun…