Ömer Çapan


KAYBETTİKLERİMİZİN ARDINDAN GELEN PİŞMANLIK!

Allah Rasulu sav bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: "İki nimet vardır ki insanların çoğu (onların kıymetini bilme hususunda) aldanmıştır; SAĞLIK ve BOŞ VAKİT"


Toplum olarak hemen hemen hepimizin dillendirdiği maalesef çok kötü bir huyumuz var. O da; "Bir şeyin değerini ancak kaybettikten sonra anlıyor oluşumuz." İşimizin kıymetini, eşimizin, dostumuzun kıymetini, komşumuzun, akrabamızın, yakınlığımızın kıymetini kaybedince ve uzaklaşınca anlıyoruz. Yine özellikle anne babalarımız varlıklarında umursamadığımız ancak kaybedince değerini anlayabildiğimiz varlıklardan... Üzülerek ifade edeliyim ki, katıldığımız cenaze definlerinin çoğunda ölen anne-babalarının cenazeleri başında saçlarını başlarını yolan, kafalarını sağa sola savurarak hüngür hüngür ağlayan gençlerle karşılaşıyoruz. Sebebini sorunca hayatta ilken anne-babasına sırtını çevirmiş, görmezden gelmiş ve onlarla ilgilenmemiş olduklarını anlıyoruz. Ancak her ne yaparsa yapsın Cenab-ı Hakk'ın "Her nefis muhakkak ölümü tadacaktır..." (Ankebut: 57) emri ilahisi tecelli ettiğinden dolayı pişmanlıktan kaynaklı feryadu figanının ne kendisine ne de kabirde yatan ölüye hiçbir faydası olmayacaktır. Bundan sonra onu bekleyen 'ah' larla, 'keşke' lerle dolu bunalımlı ve sıkıntılı bir hayat... Rabbim hiçbirimizi bu duruma düşürmesin inşaallah. Oysa hayatta iken kadru kıymet bilinip bir çift tatlı söz ve bir tebessüm esirgenmese, "Allah'ın rızası anne-babanın rızasında, Allah'ın öfkesi anne-babanın öfkesindedir." (Tirmizi, Birr 3) hadisi şerifi ile amel edilerek bir selam ve içten bir tebessüm ile de olsa arada muhabbet köprüsü kurulsa ve böylece geç kalınca telafisi mümkün olmayan pişmanlıklar yaşanmasa...

Sanırım bu hastalıklı ruh hali insanların genelinde var ki, - istisnalar hariç - Allah Rasulu sav bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: "İki nimet vardır ki insanların çoğu (onların kıymetini bilme hususunda) aldanmıştır; SAĞLIK ve BOŞ VAKİT" (Buhari, Rikak 1) İnsanoğlu bu iki nimetin hep kalacağını ve devamlı olduğunu zanneder ve böylece aldanır.

Oysa hepimiz hastalanınca veya meşguliyetimiz artınca yani bu iki nimet elden çıkınca değerini anlıyor ve ne kadar yanlış düşündüğümüzü farkediyoruz. 

İşte ancak kaybettikten sonra değerini anlayabildiğimiz nimetlerden biri de, hocalarımız, Seydalarımız ve alimlerimiz... Son günlerde covid 19 kaynaklı hastalıklar sebebiyle toplumda yeri kolay kolay dolmayacak bir çok ilim adamımızı kaybettik. Abdülaziz KUTLUAY ve Molla Sabri YAZAR gibi... Bunları kaybedince başladık arkalarından medhiyeler dizmeye, şiirler yazmaya ve güzel sözlerle konuşmaya! Şöyle alimdi, şöyle takvalıydı, şöyle tevazu sahibi idi, şöyle talebe yetiştirirdi, dava adamıydı, fedekardı gibi... İyi güzel de bunların hayatta ikende iyi olduklarını zaten biliyordun! Buna rağmen o alimlerin kaç sohbetinde bulundun, hangi sosyal konuda onlara İslam'ın hükmünü sordun ve amel ettin, ne kadar onlardan ders alabildin? O yaptıkları seninde güzel dediğin vaazlarının ne kadarını yaşayabildin? Sahi sen şuandaki duruşunla  o merhum alimlerin öğretilerine ve tavsiyelerine ne kadar yakın duruyorsun.? Hayatta iken ilimlerinden ne kadar istifade edebildin? 

Şimdi vefat edince arkasından ağıtlar yakıyor, keşkeler ile kendini teselli ediyorsun. Önemli olan hayatta iken mal, mülk, makam, evlat, iş, sıhhat, huzur, ömür, anne-baba ve alimlerimiz gibi bize Rabbimizden verilen her nimetin kıymetini onları kaybetmeden önce bilmektir. Kaybettikten sonra zaten bilinecektir ama neye yarar ki..? 

Son olarak tavsiyem ; eğer keşkelerimizi azaltmak ve kaybettiklerimizi sevindirerek ruhlarını şâd etmek istiyorsak, o alimlerimiz, "O güzel insanlar güzel atlara binip çekip gittiler" ama onların öğretileri, nasihatleri, hayatları ve ilimleri aramızda duruyor. Hepsi Allah'ın kitabı ve Resulu'nun sünnetinde var. Onlarla amel edelim ki, üzüntü ve pişmanlığımız sözde kalmasın. 

Selam ve duâ ile...