Ömer Çapan


KORONA COVİD-19'DAN DAHA TEHLİKELİ BİR VİRÜS..!

“Bir elinde kadeh bir elinde Kur’an. Şu yarım yamalak dünya da ne tam kafiriz, ne tam Müslüman..!”


Ortada bir virüs var covid 19, namı değer korona adıyla… Yani çıplak gözle görülmeyen o yüzden ne zaman, nereden saldıracağı kestirilemeyen, korunmak için sürekli teyakkuzda olduğumuz ve olmamız da gereken bir virüs ile karşı karşıyayız. Hani Hz. Ali ra ’ya atfedilen o yiğitlik nişanesi, ‘Allah’ın arslanı’ lakabıyla ünlenen meşhur pehlivana sormuşlar: ‘Hiç yenilmekten korktuğun, sırtını yere getiremem dediğin bir hasmın oldu mu?’ diye. O da; ‘Gözümün gördüğü hiçbir düşmandan korkmadım ve korkmam. Ancak gözümün göremediği düşmandan korkarım.’ Evet düşman ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa olsun gözümüzle görürsek ona göre tedbir alabilir, hiç olmazsa darbelerinden kaçıp kurtulabiliriz. Ancak gözümüzle göremeyince nereden, nasıl ve ne zaman saldıracağını bilemeyeceğimiz için, gafil olduğumuz bir anda düşman saldırısına uğrayıp rahatlıkla yenilebiliriz. Yani düşmanı güçlü kılan gücü değil görünmezliğidir.

İşte içinde bulunduğumuz 2020 yılı tüm insanlık için ‘covid 19’ yani ‘Korona’ adında ortak bir düşman ortaya çıktı. Dünya sağlık örgütü düşman için bu ismi uygun bulmuş! Önce düşmana isim bulundu, ardından düşmanın özellikleri, gücü, saldırma yeteneği, dayanıklılığı, vücut üzerinde nasıl bir hasar bırakabileceği, ve verdiği zarar tesbit edilmeye çalışıldı. Yaşanmış ve bazısı da ölümle sonuçlanmış sayısız vakalar üzerinden tecrübe ile bu tür bulgular gözlemlendikten sonra sıra bu sinsi ve acımasız düşmandan kendimizi nasıl koruyacağımıza sıra geldi. En önemli savunma araçları olarak, sosyal mesafe, maske, eldiven, el ve beden temizliğini sağlamak için bolca su ve sabun (hijyen), sağlıklı ve dengeli beslenme vb önlemler tavsiye edildi. Hatta daha da öteye gidilerek bir çok dünya ülkesi pandeminin vereceği zararlardan vatandaşlarını korumak için bütçeden milyonlarca dolarlık yatırımlar yaparak, maske üretimi, hijyen malzemeleri, solunum cihazı üretimi ve siparişi, ilaç (aşı) geliştirme çalışmaları ve ilaç alımına yönelik çok büyük meblağlar harcandı. Buraya kadar her şey normal ve olması gerektiği gibi. Ancak işin garip yanı en az covid 19 kadar tehlikeli ve zararlı yeryüzünü ve tüm insanlığı ifsad eden savaşlar çıkararak milyonlarca masumun katline, milyonlarca günahsız çocuğun açlıktan ölmesine sebep olan, hayasızlığı yayarak tüm erdemleri tahrib eden "GÜNAH VİRÜSÜ" için kimsenin harekete geçmemesi. Beden sağlımızı bozan, bize olası acılar yaşatıp rahatsızlık verecek korona virüsünden korunmak için azami gayret ve çaba gösterip, beden sağlığımızı korumak için kendimizi izole ederek, tüm eş-dost, akraba ve topluluklardan uzaklaşırken, imanımıza zarar verecek bizi günaha ortak kılacak ve ilahi gazabı üzerimize çekecek ortamlardan günahlardan, haramlardan uzak durmak için neden aynı çabayı göstermeyiz..? Ağzımıza koyacağımız lokmanın kirli mi temiz mi olduğuna pür dikkat ederken, -ki etmemiz de lazım- acaba virüs misali hem beden sağlığımızı bozan, hem dünya ve ahiret mutluluğumuzu kaçıran, dünyada huzursuzluk ve güvensizlik sebebi, ölümle başlayacak ebedi ahiret hayatında ise pişmanlık ve azab sebebi olacak Rabbimiz’in haram kıldığı, sevgili Peygamberimiz sav’in de nehyettiği haramlardan kaçınmak için aynı gayreti göstermeyiz..? Virüs’ten korunmak için ellerimizi sık sık hijyenle temizlerken, ellerimizin işlediği günahların manevi kirinden temizlemek için neden istiğfarla birlikte abdeste aynı özeni göstermeyiz..? Virüs’ten bedenimizi korumak için maske ile ağzımızı ve burnumuzu zararlı organizmalardan korumak için sıkı sıkı kapatırken, ahirette bedenimize ve ruhumuza acı ve azap sebebi olacak, kabrimizi cehennem çukurundan bir çukura çevirecek yalan, iftira, gıybet, yalan yere yemin, insanlar arasında ara bozuculuk için laf taşıma gibi manevi virüslerden korumak için neden dilimizi tutmaya çalışmayız..? Oysa sevgili Peygamberimiz sav : “Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları dile temenna edip: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız.’derler.” (Tirmizi, Zühd 61/2409) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun” (Buhari, Edeb 31) buyurarak dilin önemine dikkat çekiyor. Virüs bulaşmasın diye göz temasından kaçındığımız halde, kişiyi zina gibi çirkin bir fiile kadar götürebilecek haram bakışlardan gözlerimizi korumak için neden aynı gayreti göstermeyiz..? Midemize indiği zaman kalp katılığına sebep olacak, dua ve yakarışlarımızı geçersiz ve karşılıksız kılacak, hayatta bir çok bela ve musibetin başımıza gelmesine kapı aralayacak, ahirette ateş ve azab sebebi olacak haram lokmayı midemize indirirken neden aynı dikkati gösterip önemsemeyiz. Allah resulü sav’in bu hadisi şerifi bizim için ne ifade ediyor: “Bir kimse (Hak yolunda) uzun sefere çıkar; saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde ellerini semaya uzatarak: ‘Ya Rabbi, ya Rabbi, ya Rabbi!’ diye dua eder. Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram (hasılı) kendisi haramla beslenmiş olursa böyle bir kimsenin duası nasıl kabul edilir?” (Müslim, zekat 19. Tirmizi, tefsir, 3) bu hadisi şeriflerden anlıyoruz ki, bir Müslüman olarak korona virüs’ünden kaçtığımız kadar hatta ondan da daha fazla günahlardan kaçınmalı, virüsten korunmaya çalıştığımızdan daha fazla nefsimizin hoşuna giden haramlardan da kendimizi korumalıyız. Çünkü günahların üzerimizde yaptığı yıkım ve tahribat virüs’ün tahribatından az değildir. Hz.Ebu Hureyre ra anlatıyor; Allah resulü sav, şöyle buyurdu: “Kul, bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Tevbe ettiği takdirde cilalanıp, leke silinir. O günahı tekrar işlediği zaman, o siyah nokta da gittikçe büyür, öyle ki bütün kalbi istila eder. İşte bu husus, ‘Hayır (Kur’an eskilerin masallarıdır, diyenlerin sözleri doğru değildir) bilakis işledikleri günahlar, onların kalplerini paslandırdı.’”(Mütaffifin 14) Biz biliyoruz ki, Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize bulaşmayacak ve dokunmayacaktır. Allah’tan başka hiçbir varlık ecelimizi ötelemeye veya öncelemeye muktedir değildir. Biz var gücümüzle korunmak için sebeplere sarılır – ki onu da Allah’ın emri olduğu için yaparız – sonucu ise Allah’a bırakırız. Biz tüm maddi sebeplere sarılıp üzerimize düşeni yaptıktan sonra sonuçtan mesul değiliz.

Bizler korona virüsünü ciddiye aldığımız kadar, günah virüslerini; haksızlığı, hadsizliği, şirki, nifakı, kibri, hasedi, yalanı, gıybeti, faizi, zinayı, rüşveti, yolsuzluğu, kumarı, beytül mal hırsızlığını, yetim malı yemeyi, kul hakkına girmeyi, hırsızlığı, emaneti zayi etmeyi ciddiye almıyoruz! Çünkü korona virüsünün verdiği zararları duyuyoruz veya görüyoruz –hasta olanlar için- bazen de yaşıyoruz. Ancak günah –haram- virüsünün verdiği zararları dünyada görmüyoruz, görsek de onun günahımızdan kaynaklandığını düşünmek istemiyoruz. Ancak aynı Müslümanlar olarak hadsizliğimizin, aşırılığımızın , nankörlüğümüzün, kısacası günah virüslerinin karşılığında sorguya çekileceğimizi, pişmanlık duyacağımızı, azab ile cezalandırılacağımızı ve Allah’ın rızasından mahrum kalacağımızı biliyoruz ve inanıyoruz. Sahi biliyoruz ancak acaba iman mı etmiyoruz.! Çünkü malum iman bilgi ve akıl işi değil, kalp ve gönül işi idi. Şeytan yaratılmışların en bilgilisi olduğu halde bu bilgi onu ebedi lanetlenmekten ve cehennem azabından kurtaramadı. İlmihal kitaplarımızda iman şöyle tarif edilir; “İman Allah’ın varlığını, birliğini, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, kaza ve kaderi ve öldükten sonra dirilmeyi –ahireti - kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve gereğince amel etmektir” Hem iman ediyorsak hala neden gaflet içerisindeyiz ve bir an önce tevbe istiğfara yönelmiyoruz.? Kalbimizle tasdik ederek, dilimizle ikrar ediyor ancak gereğini yapmıyorsak imanımızı eksik bırakıyor kemale erdiremiyoruz demektir. İman kemale ermeyince tad vermiyor, lezzetini alamıyoruz. Biraz ordan biraz burdan, biraz Allah’a biraz Şeytan’a, bazen kitaba, bazen kitapsızlara uyuyoruz, bazen helal bazen haram takılıyoruz, bazen Kur’an bazen pop dinliyoruz, bazen beş vakit namaz kılıyor bazen sadece Cuma ile yetiniyoruz, bazen ahlaklı bazen ahlaksız oluyoruz..!

Şairin dediği gibi ;

“Bir elinde kadeh bir elinde Kur’an.

Şu yarım yamalak dünya da ne tam kafiriz, ne tam Müslüman…”

Cenabı Allah bizleri her türlü şüpheden ari olarak kalben iman eden, imanını dili ile ikrar eden ve imanını bulunduğu her ortamda salih amellerle ispat eden muhlis kullarından eylesin inşallah…

Selam ve dua ile…