Ömer Çapan


ŞEYTAN İŞ BAŞINDA VE BİZE BÜYÜK BİR OYUN OYNUYOR...!

, ”Dediler ki: ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik… Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf: 23)


Değerli dostlar, son zamanlarda adeta aynı yerden, aynı merkezden seslendirilmiş ve öğretilmiş gibi bütün dünyayı etkileyen ve hayatı yaşanmaz kılan, ekonomik sıkıntılara, psikolojik travmalara, vücutta ağır hasarlara ve dünya genelinde beş yüz bine yakın kişinin, ülkemizde ise beş bine yakın insanın ölümüne, toplumsal gerginliklere yol açan Covid 19 olarak adlandırılan ‘virüs’ ile ilgili olarak, bu virüs; ‘Amerika’nın ve Derin güçlerin bir oyunu’, ‘Devletin bir oyunu’ gibi akılla izah edilmesi güç olan ve kanıta ihtiyaç duyan bazı iddialar dillendiriliyor. Ancak ben işin başka bir yönünden ve bizi asıl ilgilendiren bir boyutundan bahsetmek istiyorum. Eğer bu tür sözleri virüs salgınını hafife almak için söylüyorsak bilmeliyiz ki, bu söz gerçeklerle çelişmek ve kendi elimizle kendi kendimizi tehlikeye atmaktır. Çünkü hastaneler ve mezarlıklar virüs’ü hafife alarak gerekli tedbirleri almayan insanlarla dolu. Evet pişman olmuşlardır, ancak geç pişmanlık kimseye fayda getirmediği gibi bize de fayda getirmeyecektir.

Ancak ben durumu daha da vahim olarak görüyorum ve bu virüs salgını devletin bir oyunudur’ diyen kardeşime sesleniyorum. Eğer ortada bir oyun varsa ben iddia ediyorum bu oyun devletin veya derin güçlerin değil, asıl Şeytanın, nefsin ve onlara hizmet edenlerin oyunudur. Çünkü sizlere bu iddiayı söyletenlerde yine şeytan ve ona hizmet edenlerdir. Böyle bir iddia’yı öne sürerek, hakikatı görmemizi nefsimizle hesaplaşmamızı engellemeye çalışıyorlar. Ve böylece Şeytan, bizi oyuna getirmeye çalışıyor. Hem de öyle bir oyun ki, hem dünya hem ahiret saadetini kaybettirecek, ebedi hüsran sebebi olacak bir oyun. Lütfen gözlerimizi açalım, ‘Nefis ve Şeytan’ın tuzağına düşmeyelim.

         Nasıl mı..? Nefis ve şeytan bu iddia’yı sürekli bize tekrar ettirip inandırarak, virüs’ün ortaya çıkışından bugüne kadar yaşanan süreçte, hastalanan, iyileşen, işten çıkarılan, hastanelerde yatan, ilaç arayışları, ölenler, ekonomik durgunluklar konusunda Allah cc’nun kudretini ve iradesini devre dışı bırakma amacını taşıyor. Asıl yapmak istediği zihinlerde Allah’ın gücünü ve kuvvetini silmek, haşa aciz bir varlık gibi göstermek. Böyle bir düşünce ve inanç bir Müslüman için virüs’ün vereceği zarardan, - ki ölüm bile olsa - çok daha büyük bir yıkımdır. Biz Müslümanların konuştuklarımızın bizi nereye götüreceğini iyice düşünmeli ve öyle konuşmalıyız. Birileri ‘Devlet yaptı, Çin yaptı, Derin güçler yaptı’ diyerek kimsenin Allah'ı insanın aklına getirmemesini sağlamaya çalışıyorlar. Ama onlar ne yaparlarsa yapsınlar fıtratı bozulmamış aklı selim sahiplerinin hakikate ve hidayete gelmelerine engel olamayacaklardır. Covid 19 salgının başladığı ilk günlerden bu yana binlerce insan islam ile şeref buldu ve daha da bulacak inşaallah. İşin üzücü ve garip tarafı bu tür saçma iddiaları mazbut bildiğimiz ehli sünnet Müslümanların ciddiyetle ve inanarak dillendirmesi. Oysa biz biliyor ve inanıyoruz ki, “O’nun (Allah'ın) izni olmadan bir tek yaprak bile ağaçtan düşmez.” (En’am: 59) “De ki: Allah dilemedikçe ben ne kendime bir fayda sağlayabilirim ve kendimden bir zararı uzaklaştırabilirim.” (A’raf : 188)  ve bunun gibi yüzlerce ayet Allah’ın kainattaki gücünü, kudretini, her an yaratma halinde olduğunu, kulları üzerinde görüp gözetleyici olduğunu, her şeyden haberdar olduğunu, yerin altıdaki ve hatta kayanın içindeki canlıların bile rızkını ulaştırdığını bildirdiği halde, bütün dünyayı saran milyarlarca insanın hayatını etkileyen bu korona virüs salgınının  yüce Allah’ın diliemesi ve izni olmadan gerçekleştiğine inanmak ve Allah’ı bu konuda devre dışı bırakmak hem akılla hem de imanla çelişmektir. Hz. Muhammed sav, yirmi üç yıllık risaletinin on üç yılını işte bu tevhid anlayışını yerleştirmekle geçirmişti. Zaten muhatabı Efendimiz sav’in muhatabı Mekke’li müşriklerde Allah’ın varlığına inanıyor, yerleri ve gökleri yaratanın Allah olduğunu biliyorlardı. Bu gerçeği Cenabı Allah cc, Kur’an’da şöyle ifade ediyor: “Andolsun ki onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ay’ı hizmetinize kim verdi?’ diye soracak olsan mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. O halde nasıl (Hak’tan) döndürülüyorlar?” (Ankebut : 61) Müşrikler yaratan olarak Allah’ı kabul ediyorlar ancak, Allah’ın yeryüzünde insanlar üzerinde irade ve idaresini kabul etmiyorlardı. Gökyüzünde Allah’ın hakimiyetini kabul ederken, yeryüzünde Allah’ın hüküm koymasını, hakimiyetini kabul etmek istemiyorlardı. İşte bu düşüncenin adı Kur’an’ın tabiri ile ‘ŞİRK’ tir ve böyle bir düşünceye sahip olan insanın dünyadaki ismi  ‘MÜŞRİK’ tir, bu kişilerin ahirette varacağı yer ise, ‘EBEDİ CEHENNEM’ dir. Çünkü diğer adı Allah’a isimlerinde ve sıfatlarında ortak koşmak manasına gelen ŞİRK, Allah’a karşı işlenmiş en büyük ‘İHANET’ ve ‘ZULÜM’ dür. Rabbim bizleri muhafaza buyursun inşallah. Bilmemiz lazım ki, bu virüs’ü ve benzeri virüsleri kim çıkarırsa çıkarsın, hangi labaratuarda hangi amaçla üretilirse üretilsin, Allah cc izin vermezse ve hayat vermezse asla var olup zarar veremez. Çünkü herşeye hayat veren, canlılık veren, zararlı veya zararsız kılmaya kılmaya muktedir kılan sadece Allah cc’ dur. Hz. İbni Abbas ra ‘dan rivayet edilen bir hadisi şerif’te, Resulullah sav şöyle buyuruyor: “Bil ki eğer bütün ümmet sana fayda vermek için toplansa, Allah’ın senin için yazdığından başka bir fayda veremez. Ve eğer bütün ümmet sana zarar vermek için toplansa Allah’ın senin için yazdığından başka sana zarar veremez. Kalemler kaldırıldı ve sayfalar kurudu.” (Tirmizi) işte bu hadisi şerif bakış açımızın temelini oluşturmalıdır.

Peki madem öyle neden böyle bir iddia ile Allah’ın iradesi devre dışı bırakılmak ve bu musibetin Allah’tan olduğu hatırlatılmak istenmiyor? Çünkü İblis ve ona hizmet edenler bu yolla kişinin kendi nefsini hesaba çekmesini ve acziyyetinin farkına vararak istiğfarla Allah’a yönelmesini engellemeye çalışıyorlar. Çünkü kul başına gelen her türlü hayrında musibetin Allah’tan olduğuna inanır ve idrak ederse, kendi nefsine şöyle bir soruyu mutlaka soracaktır ve sormalıdır; “Acaba ben ne yaptım, hangi günahı işledim de Rabbim beni böylesine bir musibetle karşılaştırdı?’ Veya ‘Yapmam gerekirken yapmadığım ne oldu ki böyle bir musibete uğradım?’ diyecek ve geriye dönüp hayatındaki eksiklik ve aksaklıkları görecek, Rabbine kulluğundaki ihmalkarlıkları, yediği haramları, kazdığı kuyuları, bozduğu araları, çaldığı beytül malı, kırdığı kalpleri, yıktığı yuvaları, kopardığı bağları, eziyet ettiği anne-babaları, ahını aldığı mazlumları, malını yiyerek ortada bıraktığı yetimleri, zimmetine geçirdiği vakıf ve kamu arsalarını, fesat karıştırdığı ihaleleri, yediği rüşvetleri, demirinden, çimentosundan, malzemesinden çalarak mağdur ettiği aileleri, teraziyi eksik tartarak aldattığı insanları, malındaki haramı, sözündeki yalanı, kısacası yediği bütün haltları adeta kabir hayatının azabsız provası olan ve zorunlu sosyal mesafe sebebiyle mahşerinde azıcık temsilinin yaşandığı bu süreçte gözünün önüne getirip, günahlarını içtenlikle Rabbine itiraf edecek, ve sonunda alemlerin Rabbine yönelerek kuvvetli bir pişmanlık içerisinde samimiyetle bir daha yapmamak üzerindeki kul haklarını da ödemek niyeti ile  tevbe edecek, böyle günahların kalbine ve hayatına verdiği katılıktan, sıkıntıdan kurtulacak, hem de kendisini Rabbine bağışlatarak ebedi saadete ulaşacaktır. İşte babamız Adem as’dan bu yana ezeli ve ebedi düşmanımız olan Şeytan, ‘Bu korona denen virüs, devletin bir oyunudur’ diyerek veya birilerine dedirterek bize çok kötü bir oyun oynuyor bilesiniz. Nefsimize dönüp ölümden önce kendimizi hesaba çekmememiz için, üzerimize çöken gaflet perdesini yırtarak Allah’a kulluğun şuuruna ermememiz için, artık manevi ağırlığı altında ezildiğimiz günah yükümüzü sırtımızdan atarak, helal bir hayatın serin iklimini teneffüs ettirmemek için ve dahası tevhid akidemizi bozmak ve böylece imanımızı elimizden almak için çok ciddi ve tehlikeli bir oyun oynuyor. Benzer bir tuzağı babamız Adem as ile annemiz Hz. Havva’ya da kurmuş, nisbeten başarılı olarak imtihanın bir gereği de olsa anne-babamızın cennetten çıkarılmasına sebep olmuştu. Adem as ile Havva annemiz, Şeytanı suçlayarak nefislerini temize çıkarmak yerine, suçu kendilerinde bularak Şeytan’a uydukları için başlarına gelen bu musibet sebebiyle ellerini açıp Allah’a yönelerek, ”Dediler ki: ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik… Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf: 23) diyerek Allah’tan bağışlanma dilemiş, böylece affa mazhar olarak ebedi saadete ulaşmışlardır. Cenabı Allah, Kur’an’ı Kerim’de bakara suresinde bu kıssayı anlatarak, ellerimizle yaptıklarımız yüzünden karşılaştığımız musibet anında nasıl tavır takınmamız gerektiğini bilelim.  Babamız Adem as ‘ ile annemizin cennette mutlu bir hayat yaşamalarına tahammül edemeyen, ve ebedi saadet yurdundan  çıkarılmasına sebep olan Şeytan, onların evlatları olan bizlerin dünyada günahlardan uzak mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasına müsaade eder mi sanıyorsunuz.? Rabbim bizleri Şeytan ve dostlarının şerrinden muhafaza eylesin. Cenabı Allah, yeryüzünü tüm genişliğiyle daraltan bu virüs salgını karşısında imanımızı, sebatımızı, istiğfarımızı arttırsın ve bizler için vahdete, rahmete, huzura, barışa  şuurlanmaya ve arınmaya vesile kılsın. Gazab, azab, tefrika ve gaflet vesilesi kılmasın inşallah.

Yazımı Hz. Ali ra ‘ ya sorulan ve cevaplanan bir mesele ile tamamlıyorum.

  • “Ya Ali! Başımıza gelen musibet bizler için Allah’tan azab mıdır, yoksa rahmet midir?” Sorusuna cevaben Hz Ali ra :
  • “Eğer başınıza gelen o musibet sizleri Allah’a yaklaştırıyorsa, sizler için rahmettir. Yok eğer sizi Allah’tan uzaklaştırıyorsa sizler için azab’tır.”

Yapıcı eleştirici ve yorumlarınızı paylaşmanız dileğiyle, Evde kalın… Sağlıkla ve huzurla kalın…

Selam ve dua ile…