Ömer Çapan


ZALİMDE MÜSLÜMANDIR, MAZLUM DA MÜSLÜMAN..!

Yaklaşık iki milyar müslümanın yaşadığı bir cooğrafya da kafir devletlerin gözetimi altında emperyalist devletlerin oyuncağı haline gelmiş bazı örgütler eliyle niçin savaştıklarını bile bilmeden müslümanlar birbirleriyle savaşıyor ve diğer milyonlarca masum müslüman 'filler tepinirken çimenler ezilir' misali eziliyorsa ve adeta soykırıma uğratılıyor evinden barkından edilerek işgale zemin hazırlanıyorsa burada buna sebep olan 'zalim de müslümandır, mazlumda müslümandır.'


 

    Asırlarca islamın yaşandığı sükun ve huzur şehri olan ve tapusu bile hala müslümanlarda olan mukaddes şehir Kudüs ve hatemül Enbiya Muhammed Mustafa sav'in aziz hatırası Mescidi Aksa bugün yahudi işgali altında müslümanların namaz kılmasına, ziyarert etmelerine izin verilmiyorsa ve islam ülkeleri topyekün olarak Kudüs'e sahip çıkmak için birleşmiyor ve hala küçük hesaplar peşine düşüyorlarsa, evet 'zalim de müslümandır, mazlumda müslümandır.'

   Dahası bunca müslüman kanı akarken, yerlerinden yurtlarından çıkarılıp vatanları işgal edilirken, müslüman olduğunu iddia eden ve kutsal mabedlere, beldelere bekçilik yapan islam ve ülkeleri ve onların liderleri islam ve müslümanlara düşman haçlı zihniyetli devletleri ile işbirliği yapıyorlarsa, 'zalim de müslümandır, mazlum müslümandır.'

   Eğer hala Allah'ın kendilerine mal ve servet verdiği zengin müslümanlar evinden barkından edilen, sevdiklerinin bomalarla parçalanmış bedenlerini mezara gömmeye bile fırsat bulamadan Suriye'de bırakan, anasını, babasını, eşin, evlatlarını kaybederek ölmek veya telef olmak pahasına namusunu ve canını kurtarabilmek umuduyla yollara düşen, ulaşabildiği yerde çoğu geceyi geçirebilecek bir çadır bile bulamayan, bizler doğalgazlı veya sobalı evlerimizde bile zor ısınırken, çocukları ayaklarına geçirecekleri bir çizme, bot bile olmadığı için yalınayak, kadınlar ve yaşlılar sırtlarını ısıtacak bir montu bulamayan kardeşlerimiz yanıbaşımızda sınırımızın dibinde olduğu ve önce Allah'a sonra da bize sığındığı halde, onların feryadını hala duymayan, duymak istemeyen, hala zevku sefa peşinde koşan, basit dünyevi hesaplarla servetni arttrma peşinde koşan, kendi şahsı ve yakınları için israfın hiçbir çeşidinden - tatiller, yatlar, marka restoranlar yemekler,  yüksek etiketli marka giyimler, özel dersler, şaşaalı düğünler, gayrı menkuller vs.- kaçınmayan ancak sözkonusu mazlumlar, yetimler, öksüzler, muhtaçlar ve Suriye'li muhacirler olunca onlara yemeyi, içmeyi,giyinmeyi, insani ihtiyaçları karşılansın diye zekat, fitre, sadaka vb yardımlarla onlara yadım etmeyi çok gören sözüm ona müslümanlar..! İşte onlar da zalimdirler..!

   Oysa Abdullah b Abbas ra'den rivayetle: "Yanıbaşında komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü'min değildir." diye buyuran bir Peygamber sav'in ümmetiyiz. Mekke'de müşrikler tarafından iman eden müslümanlara uygulanan boykot sebebiyle açlıktan karnına taş bağlayan, bu durumda bile bulduğu bir parça yiyeceği Sahabe-i Kiram ile paylaşan rahmet Peygamberinin ümmetiyiz biz. Ne oldu bizlere böyle.? Bir taraftan açlıktan karnına taş bağlayan ve açlığın şiddetiyle uyku uyuyamayan diğer taraftan yemeği fazla yediği için obezite hastalığına yakalanan fazla kilo ile alakalı çeşitli hastalıklara düçar olan müslümanlar olduk..!

   Daha önceleri evini, işini, aşını,sofrasını, cebindeki harçlığıne kadar ihtiyaç sahipleriyle paylaşan bir ecdadın, artık yediklerinin ve içtiklerinin sahip olduklarının sadece sık sık fotoğraflarını paylaşan evlatları, torunları olduk..!

   Peki müslümanların hepsi böyle mi? Haşa tabiki böyle değil. Yukarıda anllatıtığım ve keşke böyle olmasaydı dediğim ancak maalesef var olan dünyanın fani olduğunu unutmuş, sahip olduğu malın, mülkün, makamın, ünvanın ve evladın kendisini ebedileştireceğini zanneden, dışarıdan mutlu görünen ancak iç aleminde fırtınalar kopan müslüman etiketli bir azınlığa karşılık, "Nerede yardıma muhtaç bir mazlum, bir yetim, bir öksüz ve fakir varsa oraya koşan, yettiği kadar kendi imkanlarıyla yetmediği yerde de sesini insanlara duyurabilmek için avazı çıktığı kadar bağırarak; "Koşun.! yetişin.! burada ihtiyaç sahibi kardeşlerimiz var. Efendimiz sav'in emaneti olan yetimler var.! Gelin bu kardeşlerimize ev-bark olalım, aş olalım, bir hırka, bir çizme olalım, bir tas sıcak çorba olalım, daha da önemlisi içten bir tebessüm ve kardeş olalım... " diyerek etrafına aslında Irak'ta, Yemen'de, Mynmar'da, Arakan'da, Filistin'de, Suriye'nin Haleb'in de ve İdlib'in de ölenin sadece insan değil İNSANLIĞIN ÖLDÜĞÜNÜN, ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN farkında olan ve İNSANLIĞIN ÖLMEMESİ için çalışan müslümanları da biraraya getirerek anlamını en güzel şekliyle Allah resulü sav'in hayatında bulan asrımızın "Hılful Fudul (Erdemliler Cemiyeti)" ni oluşturan müslümanlar da var elhamdülillah...

   Ülkemizde böyle cemiyetlerin ve hayır kurumlarının varlığı ve özellikle devlet-millet elele topyekun desteklenmesi biz müslümanlar için gurur verici bir tablodur. Bu bağlamda başta Türkiye Diyanet Vakfı, Kızılay. AFAD gibi yarı resmi kurumların yanında İHH, BEŞİR, HAYRAT, Deniz Feneri ve Şanlıurfa'mızda çok ciddi çaba sarfeden Sivil Toplum Kuruluşları Ortak Platformu gibi daha ismini sayamadığım bir çok gönüllü sivil toplum kuruluşunun kar, kış, soğuk, sıcak demeden gerek ülkemiz içinde, gerek ülke dışında başta Elazığ ve Malatya'daki depremzedelerimiz olmak üzere, Suriye'li mültecilerin yaşaması için gösterdikleri çaba her türlü takdire şayandır. Başta şahsım ve tüm okurlarım adına hepsine canı gönülden teşekkür ediyorum. Rabbim razı olsun ve emeklerini zayi etmesin inşaallah.

   İnsani yardım kuruluşları görevlerini yaparken bize de düşen görev; Allah resulu sav'in "Kim dünya da bir müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Cenabı Allah'da kıyamet günü o kulunun ihtiyacını giderir" hadisi şerifi mucibince gerek elimizle, gerekse de gönüllü yardım kuruluşlarımızın vasıtasıyla ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek, sıkıntılarını hafifletmek içini maddi, nakdi, barınma, ısınma, gıda, tekstil, elbise (ikinci el olmamak şartıyla) ve battaniye gibi temel ihtiyaç maddelerini esirgemeyelim. Mazlum müslümanlar için dilimizle kavli dualarımızı yaparken, malımızla fiili dualarımızı esirgemeyelim. Dualarımızı sadece sözde ve dilde bırakmayalım, cebimizdekilerle de dualarımızı destekleyip tamamlayalım. 

   Ve son olarak Allah resulü sav'in "Sizden herkese Rabbi, aralarında bir tercüman olmaksızın doğrudan doğruya hitap edecektir. Kişi o zaman (ateşe karşı bir kurtuluş yolu bulmak için) sağına bakar hayatta iken gönderdiği (hayırlı) amellerden başka birşey göremez. Soluna bakar orada da hayatta iken işlediği (kötü) amellerden başka birşey göremez. Ön tarafına bakar, karşısında (kendisini beklemekte olan) ateşi görür. (Ey bu dehşetli güne inanan mü'minler!) Yarım huma ile de olsa kendiniizi cehennem ateşinden koruyun. (Şayet) onu da bulamazsanız güzel bir sözle korunun." hadisi şerifini hatırlatarak, helalinden sahip olduğumuz, malımızdan,ve cebimizden verdiğimiz her kuruş sadaka'nın ahiretimiz için ebedi kurtuluş vesilesi olabileceğini unutmayalım.

   Selam ve dua ile...

iletişim adresim: omercapan79@gmail.com