Kürt siyasetinin en önde gelen isimlerinden Ahmet Türk’ün kızı Devran Türk İzol ile sohbet ettim bir düğünde... CHP konvoyuyla geldiğimiz Urfa’da, Kılıçdaroğlu’nun onur konuğu olduğu İzol Aşireti’nin düğününde...
Sordum, “Kılıçdaroğlu’ndan umutlu musunuz?” diye... Biraz tereddütle cevap verdi; “CHP’deki dengeler izin verirse, evet...” Sonra da ekledi; “Keşke BDP ile işbirliği yapsalar, keşke Erdal İnönü dönemi gibi olsa, demokrasi güçlense, ne güzel olur!”
Diyarbakır Havalimanı’ndayım... Birazdan Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında CHP Diyarbakır’a ilk gezisini gerçekleştirecek. Herkesin merakla beklediği bir ziyaret bu... Amaç, uzun süredir Güneydoğu ile kopan bağları yeniden ve daha sağlam bir biçimde kurmak. Atmosfer de uygun... Bir hatfa öncesinde şaşırtıcı bir öneri gelmişken BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan... “Seçimde işbirliği yapalım” çağrısı tartışılırken, bu ziyaretin önemi artık salt CHP ve CHP’liler için değil, tüm Türkiye için büyük önem taşıyor.
Ben bir gün önceden gittim Diyarbakır’a... Malum, bayram ve uçak bileti bulmak neredeyse mümkün değil. En pahalı bileti almak zorunda kaldım, ama değdi! Sabah havalimanının girişinde bekleyen, altı oklu bayraklarla süslü arabaların oluşturduğu uzun konvoyu görünce anladım ki bir şeyler değişmiş Diyarbakır’da! Oysa daha iki yıl önce yumurtalı, domatesli, hatta taşlı protestoya uğramıştı burada CHP’liler. Çoğu kişi o dönemde bu protestonun, Önder Sav’ın kendisinden yardım isteyen bir hacı adayına biraz alaycı bir üslupla söylediği, “Boşver, Araplar’a para kaptırma!
Hem bakarsın Muhammed seni geri bırakmaz” sözlerinden kaynaklandığını iddia etmişti. Doğruydu doğru olmasına bu, ama eksikti. Zira yıllardır CHP’nin söylemi, Kürtler’i küstürmüştü. Vesile bu oldu ve bağlar o gezide taşla, domatesle iyice koptu. Dönem dönem gittim o tarihten sonra Diyarbakır’a... Herhangi bir vesile ile ağzımdan CHP ya da Baykal çıktı mı, en iyisinden ters ters bakıyorlardı, kimisi ise sanki küfretmişim gibi tersliyordu.
Anlaşılan o ki, Kılıçdaroğlu ile birlikte bir kez daha kredi açmış Güneydoğu CHP’ye... Konvoyu görür görmez, aklıma gelen bu oldu. Ve tahminim gezi boyunca doğru çıktı... Sabah havaalanına giderken bindiğim taksinin 39 yaşındaki şoförü Erdinç Yılmaz, “CHP Diyarbakır’a gelip gitmeyerek kendi kendini öldürdü” diyor sitemkâr, devam ediyor: “Yoksa burada çok iyi bir tabanı vardı. CHP eğer biraz gelip gitmeye başlarsa burada AK Parti’ye sıcak bakmayanlardan oy alabilir. Üstelik böyle çok insan var!”
Peki ya BDP ile seçim ittifakı? Yılmaz’a göre işte o biraz zor. Hani “O kadar da değil” gibisinden oluyor cevabı...
CHP Diyarbakır’da kaldı mı? “Kemik gitse de toprak kalır!”
Havalimanında ummadığım kadar büyük bir kalabalık var.
Onlarla birlikte Ankara’dan gelecek uçağın inmesini beklerken bir yandan da nabız yokluyorum. Organizasyonu yöneten bir CHP’li, “700 araçlık bir konvoyumuz var. Daha da artar karşılayan sayısı” diyor. Peki herhangi bir protesto olabilir mi? Kesin konuşuyor: “Bölge insanımızın dinine ve diline müdahale ettin mi olay olur. Yoksa hiç sorun çıkmaz! Önemli olan söylemlerdir, eskiyi üzerinden atabilmektir. CHP’deki değişimi bu halk gördü, bugün tek bir olay çıkmaz, görürsünüz.” İsmini soracak oluyorum, yanıtını alamadan o izdihamda kaybediyorum...
CHP Diyarbakır İl Teşkilatı’ndan Muzaffer Esin’e, “Ne kadar kalabalık var. Ben CHP Diyarbakır’da silindi sanıyordum” diyorum... “Kemik gitse de toprak kalır. Şimdi umudumuz Kılıçdaroğlu” diye başlıyor söze... 1965’ten beri CHP’deymiş Esin, Gençlik Kolları’nda atılmış siyasete, o deneyimle ve sadakatle konuşuyor; “Ben ve arkadaşlarım dağa taşa ‘Karaoğlan’ diye yazdık. Sonraki yanlış politikalar yüzünden çok küsen oldu, çok adam kaybetti CHP, ama ben gitmedim. Trilyon verseler başka partiye geçmem. Benden de çocuklarıma kalacak bu sevgi... Biz öyle bir sol gelenekten geliyoruz ki, bir lokmamız varsa arkadaşımızla paylaşırız, ceketimiz varsa paltomuzu arkadaşımıza veririz.
Kılıçdaroğlu bizim böyle insanlar olduğumuzu unutmasın. Yumurta yiyeceğini bilse bile, mutlaka buralara gelsin. Bir gün yumurta yer, ertesi gün kucaklanır!” Uzun süredir bir CHP’liden duymadığımız bir sol söylem değil mi? Bu sözlerin CHP yönetimine ulaşması gerek!
“Bize tepeden bakanlardan kurtulduk ya!..”
Kalabalığın içine karışıyorum. 50’li yaşlarında iki beyin yanına gidiyorum, “Diyarbakır’da CHP’nin şansı var mı?” diye soruyorum. Gülüyorlar, cevapları tatlı sert; aslen Tokatlı olan Sebahattin Yalçın, “Biz niçin buradayız?” diyor kısaca! “İyi de Diyarbakır’da CHP kaldı mı ki?” diyecek oluyorum, kendinden emin cevaplıyor; “Genel Merkez barışık olursa, burada CHP ile kaynaşma olur.” Arkadaşı Urfalı Cevher Aydoğdu ise, “Biz doğuştan, babadan CHP’liyiz... O Genel Merkez’deki bize tepeden bakan, asık suratlı insanlardan kurtulduk ya, bu kaynaşma çok rahat olur. Hiç merak etmeyin...” diyor. Yalçın, giriyor tekrar söze, Kılıçdaroğlu’na çok inanmış belli ki; “Halkın içinden çıkan Kılıçdaroğlu’na sahip çıkmamız lazım” diyor...
“Kılıçdaroğlu da bu yörenin insanı sayılır!”
Bu kez 41 yaşındaki esnaf Veysel Özeren ile sohbet ediyorum. “BDP ve AK Parti’ye rağmen Diyarbakır’da CHP’nin oyları artar mı Kılıçdaroğlu ile?” soruma umutla cevap veriyor: “Artar! Eski Genel Başkanımız Baykal, yıllar boyu Ankara’dan çıkıp da Diyarbakır’da halkın içine karışmadı. Ama bakın işte Kemal Bey geliyor. Hem o bu yörenin insanı sayılır, o da Kürt’tür...” Sözünü kesiyorum, “İyi de Kemal Bey, Alevi olduğunu söylüyor ama bir kez bile Kürt olduğunu söylemedi” diye... O pek önemsemiyor, “Belki gerekmiyor, söylemiyor, ama Alevi Kürdü’dür. Hem ne fark eder ki?” diye cevaplıyor. Doğru ya, insan olan için ne fark eder ki!
Muhabbetimiz sloganlarla kesiliyor: “Geliyor, geliyor Kılıçdaroğlu... Hem dürüst, hem temiz, bir insanoğlu...”
CHP’nin ağır topları Süheyl Batum, Gürsel Tekin, Hurşit Güneş, Bayram Meral havalimanından çıkıyorlar alkışlar eşliğinde... Doğru taksi şoförü Reşo Dayı’nın yanına...
Kalabalıktan, izdihamdan taksi durağına girmenin imkanı yok. Ancak tahta bir taburenin üzerine tırmanıp pencereden içeriyi görmeye çalışıyorum. Benim gibi pek çok insan pencereye yapışıyor böyle... Yanımdakilere soruyorum, “Reşo Dayı’yla bu muhabbet nereden?” Yanımdaki genç, “Bak bu arkadaşlar Reşo Dayı’nın oğulları, onlar anlatsın” diyor. Anlatıyorlar Merdan ile Fırat. Kılıçdaroğlu, CHP Grup Başkan Vekili olduğu zaman Batman’a yaptığı bir ziyaret sırasında tanışmış ‘Reşo’ lakaplı Reşat Yılmaz’la...
Merdan’ın deyimiyle, Kılıçdaroğlu 30 yıldır taksicilik yapan Reşo Dayı’yla bir röportaj yapmış ve çok sevmiş...
Peki Merdan da Kılıçdaroğlu’nu destekliyor mu? Cevap biraz netameli; “Sayılır!” Diğer gençler giriyor araya, “Onlar BDP’lidir” diye... Tamam uzatmayalım!
Bu da ilginç, demek BDP de destek veriyor bu ziyarete... Belki parti kararı değil ama fiilen öyle diye düşünüyorum... “Başka BDP’li var mı aranızda?” diye ortaya soruyorum. Hemen yanımdaki Polat Yıldırım da anlaşılan BDP’li, “Biz bugün buraya Bayram Meral için geldik. Dedemiz Hasan Yıldırım CHP’lidir. Yani biraz hatır gönül meselesinden buradayız” diyor. “Madem aileniz CHP’li, siz neden değilsiniz?” diyorum bunun üzerine. “Orası bize kalsın” diyor kısa keserek Polat... Bir sorum daha var; “Seçim ittifakı olur mu CHP ile?” Cevabı çok açık oluyor Polat’ın kardeşi Süleyman’ın; “Keşke yapılsa... Kim istemez ki! Yine de bizim için fark etmez, büyüklerimiz ne derse, biz onları dinleriz.” Buradaki büyükler, aile büyükleri değil, yanlış anlaşılmasın!
Yol boyunca taş değil, çiçek atan çocuklar...
Sohbet böyle akıp gidiyor. Ardından konvoyla birlikte şehre doğru yol alıyoruz. Havaalanının çıkışında çocuklar çiçek atıyor otobüse. Belki herkes değil, ama pek çok insan Kılıçdaroğlu’na el sallıyor. CHP İl Merkezi’ne varıyoruz, “Başbakan Kemal” sloganları eşliğinde... Dünkü gazetelerde Kılıçdaroğlu’nun konuşması da, mesajları da ayrıntılarıyla yer aldı. Bu yüzden ben izlenimlerimle, sokakta neler konuşulduğuyla devam edeyim. Diyarbakır’ın İstiklal Caddesi’nde, Sanat Sokağı’nda Kılıçdaroğlu herkesle el sıkışıyor. Yaşlısı genci, kadını erkeği herkesle sohbet ediyor. Neredeyse hiç protesto olmuyor.
Belki bir iki sitem hepsi o. Mesela gençten biri Kılıçdaroğlu’na biraz uzaktan sesleniyor, “Bizden sana oy yok!” Ne beklersiniz? Duymamazlıktan gelmesini mi? Hayır, tıpkı rahmetli Erdal İnönü’nün mütevazı, samimi tavırlarıyla yanıt veriyor gence; “Canın sağolsun!” Çocuk susuyor, belki biraz utanmış, belki biraz saygılı, belki bir kez daha düşünecek!
Bir protestoya daha şahit oluyorum. Yine bir genç, “Kim gelmiş? Baykal mı?” diye soruyor, tepkili, küçümsercesine... “Hayır Kılıçdaroğlu” diyor çevredekiler. Biraz daha pes perdeden, “O da kimmiş?” diyor bu kez. CHP’lilerden çok, yanımdaki BDP’liler rahatsız oluyor bu tavırdan...
Gürsel Tekin: Bu devrim niteliğinde bir değişiklik!
Bunun dışında her şey umduğumdan çok daha iyi... Balayı havası demek abartı olur. Ya da Kürt halkının Kılıçdaroğlu’nu bağrına bastığını söylemek. Ama bir şey kesin, geçmişteki hataların özrü kabul oldu! Hatta pek çok BDP’li nezdinde bile... Bu partiden öte, biraz da Kılıçdaroğlu’nun etkisi sanırım. Size bir örnek yine Sanat Sokağı’ndan... 25 yaşındaki Semih Güven, herhangi bir partinin taraftarı değil. “Niye buradasınız?” soruma, “Bir göreyim Kılıçdaroğlu’nu, nasıl bir insanmış dedim. Merak ettim” diyor. Peki nasıl bir insanmış ona göre? İşte belki de kilit cevap bu: “Mütevazı, halktan biri...” Ya BDP ile CHP’nin seçim ittifakı? Ona verdiği yanıt da çok doğal Güven’in; “Zaten normalde birlikte hareket etmeleri lazım ki, Kürt meselesine, işsizliğe çözüm olsun.” Hemen hemen konuştuğum insanların yüzde 90’ı aynı fikirde...
Gelelim CHP’lilere ve Kılıçdaroğlu’na... Hepsinin yüzü gülüyordu Diyarbakır’dan Urfa’ya doğru yola çıktığımızda. Hele Siverek ve Hilvan’da üç saatlik gecikmeye rağmen konvoyu bekleyen kalabalığı görünce iyice keyiflendiler.
Bir ara Gürsel Tekin, ağzı kulaklarında gazetecilerin yanına gelip, “Bu devrim niteliğinde bir değişiklik” dedi şakayla karışık... Gerçekten de öyle... Artık CHP dendi mi kimsenin yüzü bulutlanmıyor Diyarbakır’da, ki bu bile bir devrim sayılır!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelişi sırasında Diyarbakır Havaalanı’nda izdiham yaşandı...
Urfa’da düğün dernek...
Gece Urfa’da bir aşiret düğününe davetliyiz. Dedeman Otel’deki İzol Aşireti’nin düğününün onur konuğu Kemal Kılıçdaroğlu... Halaylar çekiliyor davul-zurna eşliğinde...
Kadınların hemen hepsi tuvaletler içinde. İstanbul’da bir sosyete düğününden tek farkı halay, bir de aralarda tek tük pırıl pırıl, rengarenk yöresel giysilerine bürünmüş kadınlar... Halay çekenler arasında bir kadın takılıyor gözüme, eşiyle öyle güzel halay çekiyorlar ki, bakıp bakıp duruyorum. Yanımda CHP’ye yeni katılan, DSP eski milletvekili, Türkiye’nin ilk kadın cumhurbaşkanı adayı Gönül Saray var. Bu düğüne Kılıçdaroğlu’nun gelmesinin müsebbibi de o. Damadın amcası Hamit İzol’ün Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden arkadaşı. Asıl davet ona gelmiş, o da “Kılıçdaroğlu’nu da davet etsenize... Başbakan durup durup, ‘CHP Sivas’ın ötesine geçemez’ diyor. Bir hayırlı işten, iki hayır çıksın” demiş. Yılların CHP’lisi Hamit İzol, CHP Diyarbakır milletvekili Mesut Değer’i aramış ve operasyon tamamlanmış! Gönül Saray bunları anlatırken bir an duruyor ve gözümü alamadığım genç kızı gösteriyor, “O kim biliyor musunuz?” diye soruyor. Bilsem, gider çoktan ben de halaya katılırdım! Rastlantı bu ya, Ahmet Türk’ün kızıymış. Meğer Ahmet Türk’ün ikinci eşi de İzol Aşireti’ndenmiş. Az sonra sağolsun Hamit İzol aracılığıyla tanışıyorum Devran Türk İzol ile... 30 yaşında, dışı kadar içi de güzel! Bir anda muhabbetimiz koyulaşıyor. Hiç bilmediğim şeyler öğreniyorum: Devran Türk’ün annesi, yani Ahmet Türk’ün ikinci eşi, aynı zamanda ağabeyinin karısıymış meğer. Karışık oldu değil mi? Aslında töreye göre çok sarih! Ahmet Türk’ün ağabeyi Abdürrahim Türk, Adalet Partisi Milletvekili’ymiş ve Urfalı İzol Aşireti’nden Mülkiye Hanım ile evliymiş, sekiz çocukları varmış. Ama kan davası kurbanı olmuş milletvekiliyken...
Mülkiye Hanım da töre gereği kocası öldürülünce onun kardeşi Ahmet Türk ile evlendirilmiş. Dört çocukları daha olmuş. İşte o dört çocuktan üçüncüsü Devran İzol. Ahmet Türk’ün vefat etmiş diğer eşinden de dört çocuğu varmış.
Meraktan utana sıkıla da olsa habire soruyorum, o da anlatıyor sigara molasında... Kendisi de teyzesinin oğluyla evli. Sekiz yaşında bir kızı, dört yaşında da bir oğlu var... DTP kapatıldıktan hemen sonra askere giden kardeşi Ejder’i soruyorum. İyiymiş, sağ salim gelmiş. Devran Türk İzol o günleri şöyle anlatıyor:
“Çok karışık günlerdi. Ortam gergindi, başına bir şey gelir diye çok korktuk. Ama Allah’a şükür, Adapazarı’nda 5.5 aylık askerliğini tamamladı, geldi. Tabii hiç hafta sonu izni yapamadı. Çarşıya bırakmamış komutanları, haklı olarak... Başına bir şey gelmesin diye...” Ben tam da şehitleri soracakken, “Ne kötü... Hiç suçu olmayan gençler ölüyor bu ülkede... Ölen ölüyor, anneler ağlıyor... Her iki taraftan da... Ne şehit veren ailelerin suçu var, çünkü çocukları ya ölecek ya öldürecek; ne de diğerlerinin...
İnanın, her iki taraf için de üzülüyoruz, ağlıyoruz. Keşke bizdeki hassasiyeti biraz karşı tarafta da görebilsek.”
Düğündeyiz, ama çöktü bir karanlık içimize... Meseleyi siyasete getiriyorum, “CHP, BDP ile işbirliği yapmalı mı?” diye soruyorum. “Ne olur siyaset konuşmayalım” diyor önce...
Samimiyetine güvenerek biraz ısrar ediyorum. Cevaplıyor kırmayarak; “Keşke işbirliği olsa, ne güzel olur! Demokrasi güçlenir. Bence CHP de demokrasi adına bir şey yapmış olur. Zira CHP’nin son beş yıllık çizgisine sol demeye bin şahit gerek...” Peki ya Kılıçdaroğlu’ndan umutlu mu? Biraz tereddütlü, ama yine de umutlu; “Parti içi dengeler izin verir mi bilmem, ama keşke onun dönemi de Erdal İnönü’nün dönemi gibi olsa... O zaman çok daha iyi olur” diyor temennisini de ekleyerek...(vatan)