Ömer Çapan


ALLAH VAR HÂ..!

"Gece, gündüz, güneş ve ay Allah'ın varlığının delillerindendir." (Fussilet: 37)


Dediklerine göre, ki bazıları bunun Urfa'lı Totte olduğunu söylerler. Meczubun biri, kalabalık caddelerde kaldırımdan geçenlerin kollarından tutup "ALLAH VAR" dermiş. Karşısındaki kişi de "Biliyoruz ve Adam! Allah var" deyince Meczup bu defa da kollarından daha sıkı tutup silkerek, "Bildiğiniz gibi değil, hakikaten Allah var.!" dermiş ve oradan uzaklaşırmış. 

 

Meczup kişi bir taraftan Allah'ın varlığını haykırırken, diğer taraftan yoldan geçenlerin verdiği cevaba inanmamış olacak ki, "Bildiğiniz gibi değil hakikaten Allah var!" Yani aslinda Allah'ın varlığını hakkıyla bilmediğimizi, ama biliyormuş gibi yaptığımızı veya sandığımızı yüzümüze vuruyor.

 

Evet Allah'ın varlığına ve birliğine hepimiz inanıyoruz elhamdülillah. Zaten bu inanç hem imanımızın hem de müslüman olmamızın gereği. Ancak bu inancı ne kadar hayatımıza aktarabiliyor ve gereğini yapabiliyor olmamızdır önemli olan. Mesela; 

 

Allah'ın varlığını dilimizde hissediyor muyuz veya Allah'ın varlığının farkında mıyız? Bu varlığa inancımızın gereği ve yansıması olarak dilimizi yalandan, gıybet ve dedikodudan, küfür ve müstehcenlikten, iftira ve fesattan koruyabiliyor muyuz? 

 

Midemizle Allah'ın varlığının farkında mıyız? Hem kendi midemizi hemde bakmakla yükümlü olduklarımızı haram lokmadan sakınıp lokmanın helal olmasına dikkat ediyor muyuz? Midemizi doyururken tercihimiz İslam'a göre helal ve temiz olanlardan olması mı, yoksa haramda olsa nefsin hoşuna gidenlerden olması mı? 

 

Allah'ın varlığına işimizde, aşımızda ve eşimizde inanıyor muyuz? Bu inancın gereği olarak alışverişlerimizde hileden, hurdadan, aldatmadan, haksız kazançtan, kul hakkından kaçınıyor muyuz? Terazi veya metreyi kullanırken ölçü ve tartıyı ne kadar dikkatli kullanıyoruz.? Memur veya işçi isek, mesai saatlerine dikkat ederek sadakatle görevimizi yapıyor muyuz? Aldığımız ücreti hakkını vermek için çaba gösteriyor muyuz? Devlet malına fakirlerin, miskinlerin, dulların, yetimlerin, tüyü bitmemiş yavruların emaneti gözüyle bakıyor muyuz?

 

Eşimizi seçerken dindar ve ahlaklı olanını mı yoksa, ahlaksız da olsa maaşlı, zengin, soylu veya yüzü güzel olanını mı seçiyoruz? Yani tercihimizi inancımız mı belirliyor, yoksa nefsimiz ve zevklerimiz mi? Aile hayatımızda Allah'ın varlığının ne kadar farkındayız? Çocuklarımızın maddi ihtiyaçlarının yanında, manevi ihtiyaçlarını, yani İslami bir bilinçle yetişmelerini temin edecek, sevgi ve saygı temelli, güvenli, huzurlu ve emniyetli bir ortam oluşturabiliyor muyuz? 

 

Komşuluk, akrabalık, arkadaşlık, karı-koca, baba-evlat ve daha da önemlisi anne-baba ile münasebetlerimizde Allah'ın varlığını ne kadar hissediyoruz ve varlığı'nı biliyor olmanın üzerimize yüklediği sorumluluğu hayatımıza ne kadar yansıtabiliyoruz?

 

Sonra elimizin altında çalıştırdıklarımız konusunda Allah'ın varlığına ne kadar inanıyoruz? Onların hakkını, hukukunu koruyup, daha alınterleri kurumadan haklarını veriyor muyuz? 

 

Borçlarımızı zamanında ödüyor muyuz yoksa bize borç vereni verdiğine pişman ettiriyoruz? Ya bizden ihtiyaç sahibi bir kardeşimiz borç istediğinde ne yapıyoruz? İhtiyacını gideriyor muyuz yoksa ona tefecilerin ve bankaya mahkum mu ediyoruz? 

 

Allah Resulü sav'in emaneti olan yetimlerle aramız nasıl? Fakirlere, miskinlere bakışımız nasıl? Malımız konusunda Allah'ın varlığına inanıyor muyuz? İslam'ın temel şartlarından olan zekatımızı hakkıyla hak sahiplerine veriyor muyuz? Yoksa ben kazandım benimdir, bu kadar mal fakire verilir mi diyerek cimrilik mi yapıyoruz? Öyleyse vah halimize…

 

Sahi kılık kıyafetimizle, konusup-düşündüklerimizle, yazdıklarımız, dinlediklerimizle ve baktıklarımızla, sevdiklerimiz ve yerdiklerimizle, yediklerimiz ve içtiklerimizle ne kadar farkındayız Allah'ın varlığının…

 

Bütün bu sorulara karşılık yine de bana; "Evet, biliyoruz ve Adam! Elbette Allah var" derseniz, bende cevaben derim ki; "Madem ki Allah var ve biz de elhamdülillah müslümanız; bunca yalanın, dolanın, yolsuzluğun, yoksulluğun, faizin, rüşvetin, kumarın, zinanın, bunca hakimin, savcının, mahkemenin, adam kayırmanın, devlet malını aşırmanın, ihaleye fesat karıştırmanın, hırsızlığın, arsızlığın, zulmün, şiddetin, vahşetin, iftira ve ihanetin ne işi var İslam beldelerinde, Peygamberler diyarında… Sahi yaşananların neresinde Allah var. Allah'ın varlığına hakikaten inanan bir toplumda onca fenalığın ne işi var? Barınabilir miydi bunca kötüler ve kötülükler Nebiler yurdunda...

Evet, elbette ki Allah var, ama sadece dilimizde… Gelin hep birlikte Allah'ın varlığını içimize-dışımıza, evimize-aşımıza, işimize, köyümüze-şehrimize, parkımıza-bahçemize, okulumuza ve sokağımıza taşıyalım. Bütün samimiyetimizle "ELBETTE ALLAH VAR" diyelim ve gereğini yapalım.

Selam ve duâ ile…