Ahmet SARRAOĞLU


NAZAR


Nazar: Bir şeye özenme, imrenme veya kıskançlıkla bakan kimsenin bakışlarıyla zarar verecek şekilde onu etkilemesi.

 

Sözlükte “ Bakmak, görmek; düşünmek “ anlamındaki nazar kelimesi türkçe’de  “ beğenilen bir şeye kıskançlıkla bakmak ve zarar verecek şekilde onu etkilemek “ manasında nazar etmek  (göz değmek)

 

Arapça’da ise nazara (isabetü’l ayn) şeklinde kullanılır. Nazar kavramı, daha çok kıskançlık duygusunun eşlik ettiği zarar verici etkiye sahip göz ve bakışla ilişkilendirilse de herhangi bir canlı yahut objeye yönelik hayranlık ve övgü sözleri de etkisi açısından nazar kapsamında görülmüştür.

 

Eski Sümer, Babil, Mısır, Grek ve Roma kültürlerinin yanı sıra Sami, Pers, Hint ve çeşitli Avrupa kavimlerini kapsayan geniş bir coğrafya üzerinde hem geçmişte hem günümüzde yer alan bu inanışın başlangıcı tam olarak bilinmemekle beraber milattan önce 4000 yılına kadar gittiği kabul edilir.

 

Nazar esasen kıskançlık veya beğeni dolu bir bakışla ortaya çıksa da güzel bir insanı yahut bir şeyi tedbirsizce övme sonucunda da oluşabilmektedir. Bazan insanın bu yolla kendine, eşine, çocuklarına ve hayvanlarına da zarar vermesi mümkündür. Çeşitli kültürlerde kötü bakış yoluyla karşısındakine zarar verme gücü belli kişilerle özdeşleştirilmiş, dolayısıyla nazara büyüye benzer bir fonksiyon yüklenmiştir.

 

Cahiliye Araplarının hayatında nazarın büyük öneminin bulunduğu bilinmektedir. Onların telakkisine göre bakışlar çoğunlukla kötü etkiler doğurur. Bazı kişilerin bakışıyla insan ve hayvanların ölmesi mümkündür. Cahiz bu özellikleriyle tanınan gök gözlü kişilerden söz etmektedir.

 

Kur ‘an-i Kerim ‘de nazar konusuna doğrudan temas eden ayet bulunmamakla birlikte dolaylı biçimde bu meseleye işaret eden ayetlerin mevcut olduğu kabul edilir. Kalem suresinde  (68/51) Kur‘an’ı işiten inkârcıların onun derin anlam ve belağatını ve Hz. Peygamberin bu şerefe nail oluşunu kıskandıkları haber verilerek “Neredeyse gözleriyle seni yere yıkıp öldürecekler” denilmektedir. Taberi ayette “kıskançlıkları yüzünden neredeyse sana nazar değdirecekler, aç ve kötü gözlerinin şerriyle seni öldürecekler “anlamını vermiş ve bunu ibn,  Abbas, Mucahit, kelbi gibi müfessirlere nisbet etmiştir. (Cami’ul  - beyan, 29-30)

 

Hadis rivayetlerinde  nazar konusuna açıkça temas edilmiş , onun bir gerçeğe tekabul ettiği belirtilerek, “Kaderi geçecek bir şey bulunsaydı bu göz değmesi olurdu” denilmiş (Müsned, 1, 274 ;,Buhari , “Tıp”, 36) yine nazardan kurtulmak için Allah’a  sığınılması tavsiye edilmiştir. (İbn mace  “tıp” , 32)  Hz.Peygamber torunları Hasan ve Hüseyin için Allah’ın en mükemmel kelamını vesile kılarak sizi şeytanlardan, zararlı şeylerden ve kötü bakışlardan korumasını o’ndan  niyaz ederim “şeklinde dua etmiş, Hz.İbrahimin de oğlu  İsmail ve ishakı bu sözlerle Allah’ın korumasına havale ettiğini belirtmiştir (Müsned  , 1, 2, 3, 6, 270; Buhari “Enbiya” 10) Bir rivayete göre Resul-i Ekrem Ümmü Selemenin evinde yüzü sararmış bir kız çocuğu görmüş ve “Bu çocuğa Rukye (yani dua) tedavisi yapın , çünkü onda nazarın etkisi var” demiştir  (Müslim “selam” 59)

                                                       

Bazı rivayetlerde nazarın tedavisi için, etkilenen kimsenin nazarı dokunan kişinin abdest aldığı su ile yıkanması tavsiye edilmekte, hatta bizzat Resulullah’ın böyle bir tavsiyede bulunduğu kaydedilmektedir. (Müsned, 3, 486)

 

Ayrıca Peygamber efendimiz muavvezeteyn nazil olunca nazar için sadece onları okumaya başladığı  (ibn mace , “tıb”34) nakledilmektedir. Öte yandan Resullulah’ın nazara karşı cahiliye takılarını bulunduran kişiler hakkında yergi ifadeleri kullandığı da rivayet edilmiştir (Müsned, 4, 154, 156)